Son zamanlarda küresel iklim değişikliği, sınırlı kaynakların kullanımı ve yoksulluk gibi sorunlar ülkelerin ve uluslararası örgütlerin önemli küresel gündem maddelerin oluşturmaktadır. Kronikleşmiş sosyo-ekonomik sorunlara çevresel sorunların da eklenmesiyle başlayan bu krize ilk önce “sürdürülebilir kalkınma” ve daha sonra “yeşil ekonomi” olarak ortaya atılan kavramların ışığında çözüm yolu aranmaktadır. Aslında birbirini tamamlayan sürdürülebilir gelişme ve yeşil ekonomi yaklaşımı, sadece ekonominin değil, hayatımızın her alanını ilgilendiren disiplinler arası bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşanabilir bir dünya için son derece önemli olan yeşil ekonominin daha derinlemesine araştırılması gerekmektedir.
Dünyanın enerji gündemi petrol ve doğal gazdan yenilenebilir enerjiye kayıyor. Kamu kurumları ve özel şirketler de ekosistemi artan karbon emisyonlarından korumak için çalışıyorlar ve bu yeni sistem, üstesinden gelinmesi gereken birçok zorluğu ortaya çıkarıyor. Birçok ülke için en düşük maliyet kaynağı olduğundan, yenilenebilir enerji kaynaklarının 2040 yılına kadar küresel elektrik üretim Tesisi yatırımlarının üçte ikisini oluşturması bekleniyor.
Covid-19 küresel boyutta tüm tedarik zincirleri üzerinde yıkıcı etkilere yol açmaya devam ediyor. Öte yandan tüm piyasalarda ürün ve hizmetlere olan talebi ciddi ölçüde değiştiriyor Pandeminin yol açtığı bozulmaların diğer krizlerin yol açtığı bozulmalardan en önemli farkı tedarik ve talep yönünde büyük, hızlı ve bozucu nitelikte tüm tedarik zincirleri boyunca olması.
Son yıllarda, teknoloji şirketleri sadece otonom araçların kapasitesini değil, aynı zamanda bu teknolojinin gelecekteki üretimi ve yaygınlaştırılmasının fiili fizibilitesini de gösterdiler. Yine de çoğu gösterge, otonom araçların karayolu ortamımızda ana akım haline gelmesinin on yıl olmasa da birkaç yıl olabileceğini gösteriyor. Ne gibi büyük engeller var? Toplum olarak hazır mıyız? Bu gelişmeler bağlamında hem uzun hem de kısa vadeli öncelikleri göz önünde bulundurmamız çok önemli. Bunu yapmak için eğitim, potansiyel olarak dönüştürücü bu teknolojileri kucaklamaya hazır bir halk yaratmanın kritik bir bileşeni olacaktır.
Teknolojik gelişmeler ve şehir nüfusunun daha da artması, otomotiv endüstrisinin geleceğini etkileyecek. 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyarı aşması, mega kentlerin sayısının üç katına çıkması ve bunun daha fazla trafik kirliliği ve gürültüye neden olması bekleniyor. Bu, otomotiv endüstrisini bir filtreye iten bir haber. Teknolojinin hızlı gelişiminin bir yansıması olarak otonom arabaların insanların hayatında daha fazla yer bulacağı öngörülüyor.
Türkiye dünyanın en büyük 10 tarımsal ekonomisi arasında yer almakta ve Avrupa’nın en büyük tarımsal üreticisi konumundadır. Öte yandan sahip olduğu tarımsal alan varlığı, görece genç nüfusu, orta doğu, Avrupa, Orta Asya gibi pazarlara yakınlığı düşünüldüğünde önemli bir potansiyele sahiptir. Bilgi ve iletişim teknolojilerini değer zincirinin tüm aşamaları için tarıma entegre ederek sahip olunan bu tarımsal potansiyelden maksimum derecede yararlanabilmektir. Potansiyeli maksimize etmek için tarım sektöründe dijitalleşmeyi yaygınlaştırmak ve desteklemek son derece önemlidir.
Eko turizm potansiyel olarak sürdürülebilir bir yaklaşım sağlar. Bu kapsamda, eko turizm eğitici, düşük etkili, tüketim gerektirmeyen ve yerel yönelimli bir doğal kaynak temelli turizm biçimidir: sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için yerel halk endüstriyi kontrol etmeli ve faydaların çoğunu almalıdır. Eko turizm, doğal alanlara sorumlu bir şekilde seyahat etmeyi teşvik etmek, çevrenin korunmasına olumlu bir katkıda bulunmak ve yerel toplulukların refahını artırmak için tanımsal bir vaatle gelir, bu nedenle eko turizm, belirli bir bölgenin (bölgenin) yerel kültürünün yanı sıra doğal alanlara da odaklanır. Güzellik, jeolojik yapı, doğal bitki örtüsü ve fauna ve doğal alanların korunması, eğitim, ekonomik kazanç, nitelikli turizm ve yerel halkın katılımı konularını içeren bir turizm türüdür. Eko turizm yerel halk için faydalar sunar.
Dünya çapında Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) kavramının önemi giderek artırıyor. Bir şirkete veya iş fikrine yapılan yatırımın toplumsal etkisini ve sürdürülebilirliğini ölçmeye yarayan 3 temel faktörü ifade eden ESG, firmaların çevreye ve topluma olan etkilerini göz önünde bulundurarak uzun vadedeki getirilerini irdelemeye yaramaktadır. ESG yatırımlarının önemi ve bu yatırımlara gösterilen ilgi son yıllarda önemli ölçüde arttı.
Aralık 2019’da Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı (European Green Deal) ile AB, 2030 yılına kadar karbon salınım yüzde 50 oranında azaltmayı 2050 yılında ise sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı planlıyor. Bu Mutabakata göre ekonomik büyüme şimdiye kadar olduğu gibi dünyanın kaynaklarını sömürerek ve çevreyi kirleterek olmayacak kirleterek olmayacak. Sürdürülebilir bir büyüme stratejisi olarak dikkat çeken mutabakatın yeni iş imkânları yaratması ve yaşam kalitesini artırması bekleniyor.
Bugün sektörel olarak finans ve bankacılık sektörü hizmet sektörü içinde çok önemli bir yere sahip olup firma sayısı bazında da ele alınacak olduğunda azımsanmayacak sayıda gerek danışmanlık şirketleri, faktoring şirketleri bankalar bulunmakta ve çok geniş bir kitleye hizmet sunmaktadırlar. Günümüzde bu durum yalnızca Türkiye için geçerli olmayıp tüm dünyada önemli marka değerlerine sahip finans kuruluşları bulunmaktadır.
2019'un sonlarında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan Covid-19 salgını, 2020 yılında sağlık ve ekonomi dahil günlük hayatı olumsuz etkilemeye devam ediyor. Dolayısıyla günlük yaşam ciddi şekilde kısıtlandı. Covid-19 salgını ülkelerin en çok sağlık sistemlerini etkilemiştir. Covid-19 salgını devam ederken salgın sonrası bizi nasıl bir dünya beklediğine dair tartışmalar sürüyor.
Loading....